Ne Arıyorsan Bil ki O’sun

Aşkla yoğrulduğunu ve mucize olduğunu hatırladığında, kahraman uyanacak.
Ne arıyorsan; Bil ki O’sun Sen

Aşk nedir diye düşünmeye başlayışım, yeryüzünün aşkın yüzü oluşunu da anladığım zaman oldu benim için… Tüm kâinat aşk için, aşktan yaratılmıştı… Ve bu aşkı gözlerimde mühürleyecek şövalyemi arayarak geçti başımdaki kabak yelleri, pardon kavak yelleri. Ben, biri Kahraman’ım ol’sun istedikçe düğümlendi yolum… Ben tutundukça, öğrenim rüzgarı daha da sertleşti… Ben küçük bir çocuk gibi karanlığa sımsıkı kapadığım gözlerimi biri gelip sevgiyle öpsün, kahraman bir şövalye tutsun elimden yürütsün aydınlığa istedim. Ben istedikçe sanki daha da zifiri karanlığa döndü gecem, ay bile tutuldu da esirger oldu ışığını benden… En sonunda, gelen Şövalye bile olsa görebilecek, teslim olabilecek bir hal kalmamıştı ‘ben’de… Pek çok kez dinlemiştim oysa masallarda, beklenen kahraman gelip kurtarmaz mıydı kıymetlisini? Öpülünce kurbağa, prense dönmez miydi? Uyuyan güzeli öpüp de uyandırmadı mı derin uykusundan dağları aşıp da gelen şövalyesi?

Ben yeterince güzel, yeterince değerli, yeterince prenses değil miydim yoksa? Çocukluk hayallerim bir kez daha mı üzerime yıkılıyordu? Prenses de yoktu… Kahraman da… “Hayat, masal değildir” diye haykırıyordu sanki dünya bana. Hayat masal değildiyse peki beni buna neden inandırdılar? Neden? Neden değersiz hissetmeme, yetersiz hissetmeme neden olacak oyunu kurdular? Bu düzeni kim kurdu, kimler alet oldu? Bir çocuğun kalbi, kâinatın kalbiydi. Kimler bu kadar acımasız bir oyuna kurban edip cennetleri, cehenneme çevirdi? Beynimde binlerce soru, gönlümde cam kırıkları… Nefes alırsın batar, verirsin batar… Kanarsın… Cevap istersin, sadece cevap… Hakikati duymak istersin… Oturduğun yerde oturamaz olursun ya, işte hakikat o an’da yaşanmaya başlar. Hakikate uyanman için, maskelerin düşmesi, perdelerin kalkması, tüm illüzyonun paramparça olması gerekir önce birer birer. Oyun içinde oyun, masal içinde masal, yolculuk içinde yolculuktur yaşam. Birinde ölür, diğerinde dirilirsin ve her seferinde bir’liğe bir an daha erişirsin. Yavaş yavaş seninle konuşmaya başlar yıllardır aradığın! Hatırlamaya başlarsın; Öz’ündür Aşk! Hep dışarda aradığın Kahraman’ın mayasıdır Aşk!

Yıkılan hayallerin acı veriyor olsa da acın, korkundan büyük olduğunda seni karanlığın içinde o ateş yürütür. Acını sevmelisin, çünkü yürümeyi düştükçe öğrenirsin. Acın ne kadar derinse, o kadar hızlı, o kadar derin nefesle yürürsün. Yürüdükçe cam kırıkları düşer, acın diner, nefeslerin derinleşir, his’lerin gerçekleşir. Yıldızlar görünür olur, Ay gösterir yüzünü, önce köşeden bakar azıcık, sonra bi’ bakarsın koskocaman, Işıl ışıl, tam karşında tüm aydınlığıyla. Yürüdükçe geceyi tanırsın, gecenin içinde kendini tanırsın. İçindeki çocuğu, fidanı ve koca çınarı tanırsın. Korkularını, cesaretini, azmini, coşkunu, hayallerini tanırsın. Yaşamı yaşam yapan bin bir rengi tanırsın. Acı ve korkuyla adım atmak yerine Aşk ve coşkuyla adım atma olasılığının da oluşunu tanırsın. Kendinle göz göze gelirsin; önce ürkersin heybetinden, sonra hiç fark etmeden gönlüne kilitlediğin Bilge ruh, yüce kahramanını tanırsın.Beni, benimle tanıştıran…

Geceyi sevdim, gözümün gördüğünün ötesini öğrettiği için.
Beni, benimle tanıştıran acıyı sevdim, korkunun kelepçelerini gevşettiği için.
Beni, benimle tanıştıran masalları sevdim, izini sürdüğüm hikayelerle beni gerçekleşen hayallerime yürüttüğü için.
Beni, benimle tanıştıran dost gibi dostlarımı sevdim ve düştüğümde kaldırmayan, elimi uzattığımda tutmayan, düşman görünmeyi kabul etmiş, aslı dost öğretmenlerimi sevdim, yaşamımı onların kahramanlıklarına bağımlı kılmayıp kendi kahramanlığımı ilan etmeme gizli kahramanlıklarıyla yol oldukları için…

Vakit bekleme vakti değildir.
Tüm bekleyenlere duyurulur; zaman dolmuştur.
Vakit, ruhsal bağımsızlığını ilan etme vaktidir. Öz bağımsızlığını.
Vakit, toplumsal devrimlerin yerini bireysel devrimlerin aldığı, kendi ruhsal kurtuluşunu ilan etme vaktidir. Öz Kurtuluşunu.

Gönüllü kulluk, kölelik, sorumluluk devri olasılıkları taze bitmiş bulunmaktadır.
Şimdi senin dışında herhangi birine uzattığın ellerini yavaşça gönlüne koyuyorsun, dizlerinin üzerine hayallerini menzil alıp oturuyorsun. Kahramanını aramak için dünyayı dört döndüğün gözlerini kapat ve korkuyla kesilen nefesini derin soluklara bırak. Bırak anlatsın sana “Nefes’in Bilgeliği”, yaşamında senin dışında bir gerçek olmadığını.

Yaşamının tek bir gerçeği var; o da sensin. Ve yaşamının tek bir Kahraman’ı var; o da sen.
Dünyayı mı kurtarmak istiyorsun? Öyleyse kendi esaretini sonlandır.
Çocuklar gülsün mü istiyorsun? Önce içindeki çocuğun neşesi ol.
Dünyaya barış mı gelsin istiyorsun? Önce kendi içindeki savaşı bitir.
Dünya sana aşık mı olsun istiyorsun? Önce aşk ol.
Dünyaya kahramanlık öyküsü mü haykırmak istiyorsun? Önce sen kendi dünyanın kahramanı ol.
Yaşamında bolluk ve bereket mi istiyorsun? Önce sahip olduklarına şükretmeyi bil!
Daha çok sevilmek ve desteklenmek mi istiyorsun? Beklemeden vermeye, yargılamadan gülümsemeye başla.

İşte o gün, Dünya’nın Sen olduğunu anlayacaksın. Dünya’n, yankından ibaret. Kaçma, gör ve kabul et. Kaçacak yer ve zaman kalmadı. Yol arama devri bitti.

Ne arıyorsan, O ol. Göreceksin ki o zaten sensin ve hep sendin.
Aşk’sın sen.
Milyonlarca olasılık içinden birinci gelmiş, “doğum”la müjdelenmiş, yaşam mucizesini an’lamlandıran kahramansın.
Hatırla, mucize olduğunu ve kutsa kahramanlığını.

Ve de öyle…

Aralık 2016
Öykü YURTYAPAN