Buzlar Kraliçesi

Asansör geldiğinde, ‘O’ içerdeydi.

Günaydın,” dedim. İçimde kelebekler uçuşurken, nasıl da buzlar kraliçesi olabiliyordum.

Asansöre bindiğimde aynada yansıyan kendime bakarken kendimle konuştuğumu fark ettim.

O sırada “Nasılsın?” diye sordu. “İyi,” dedi, buzlar kraliçesi her zaman ki soğuk ve mesafeli haliyle. Derken, birden bire içimdeki muzır beliriverdi, kulağına eğildim ve “Aslında çok iyiyim, süperim, muhteşemim” dedim, yanağına minik bi öpücük kondururken. Ardından, coşkuyla kıkırdayan bir çocuk gibi “Şşşşttt,” diyerek işaret parmağımı dudağıma getirdim, “Kimse duymasın” der gibi, ağzımın fermuarını çektim gülümseyerek.

Şaşırdı ve neşeyle gülümsedi, gözbebeklerinde büyüttüğü çocuk haliyle.

Süper o zaman,” diyerek ağzındaki fermuarı çekti, “Anlaştık,” dedi. Asansör, ineceğimiz kata gelmişti.

Aynada daldığım rüyadan uyanmıştım asansörün ‘ding’ sesiyle.

Birden, içimde uçuşan sorularla baş başa aynaya bakakaldım.

Beni buzlar kraliçesi ilan eden kimdi?

İçimdeki muzır neden kilitliydi?

Onu özgür bırakırsam ne olurdu?

Yargılanmak neden bu kadar önemliydi?

Neden rüyamda bile mutluluğum gizliydi?

Çok mutlu olduğum duyulursa ne olur?

Neden kimse bilmemeli, neden?

Kim gölge düşürebilir mutluluğumuza kime neden bu gücü teslim ederiz?

Dışarının çerçevesine sığmaya çalışmak neden önemli? Bu, mutluluk olabilir miydi? Dışlanmamak adına kendini dışlamak kadar aptalca bir seçime hayat mahkum edilebilir mi?

Koskoca bir çatlak daha oluşturmuştuk, içine cenneti gizlediğimiz buzda.

İçeride kalan kelebekleri özgürleştirmek için.

Sır’daşım ve ben.

Asansör’ün kapısı açıldı ve buzlar kraliçesi yine sahnede.

Görüşürüz,” dedi sır’daş.

İyi günler,” dedi buzlar kraliçesi.

Aynı rüyaya dalmış olmayı diledim bir an; bu gri buzlar kraliçesinin kilitli kalmış rengarenk halini gösterebilmek için. Oysa şimdi gözlerime taşıyabildim sadece; hakikatin perdesiz penceresi gözlerime.

Ruhunu özgürleştirmenin en güzel halidir sır’daşın ile karşılaşmak. Usul usul girer içeri. Usul usul yürünür duvarlarla çevrili karanlık odadan. Usul usul kırılmaya, yıkılmaya başlanır duvarlar. Önce çekiç, sonra balyoz darbeleriyle. Ve açılır yol ardına kadar, ışıl ışıl parlayan sonsuzluğumuza doğru.

Soru olur bazen Sırdaşın. Cevap olur,, kavgan olur, sen olur, biz olur, cennetin olur, bazen cehennemin ama yürütür seni aslına doğru.

İki ayrı biz vardır içimizde. Fark edene kadar bilmeyiz bile. Korkan yanımız yargılanmaktan, başarısızlıktan, yalnızlıktan, daha nicesinden korkan yanımız ve koskoca gülümsemesiyle Güneş’i gözlerinde taşıyan Aşık yanımız. Aşk yanımız, koşulsuzca seven, cesur, özgür, coşkulu yanımız vardır. Sırdaşımız bedenlenir; bazen yol arkadaşımız olur, bazen öğretmenimiz, bazen kedimiz, bazen bir ağaç, bazen de aynada kendimiz.

Sır’daşını duy ve içindeki hakikati özgür bırak. Aslına dön.

Bırak, buzlar ve kraliçeler tarih kitaplarında toz tutsun.

Sen, gökkuşağı gibi parlayan rüzgârınla efsane ol, kainat ışığına yol olsun.

Şimdi ve sonsuza dek….

 

2014

Öykü Yurtyapan